1 Aralık 2018 Cumartesi

PENCERE ÖNÜ 


   Sana beni burdan kurtar demiştim. Dayanamıyorum,katlanamıyorum artık demiştim. Belki böyle düpedüz diyemedim ama hissedemez miydin?
Her sabah ve her akşam işten dönüşünde dırdır edercesine söylendim. Kurtar beni. Duymadın,görmedin,bakmadın.


   Bir keresinde duyacak gibi oldun. Ama aklın dünyevi şeylere takıldı başını çevirdin. Hatırladın mı? Hani o kahverengi  kalın ekose ceketin ve bu ceketle hep boynuna sardığın lacivert atkın vardı o gün üzerinde. Soğuktan kızaran yanakların heybetli omuzlarının karşısında yaramaz çocuklar gibiydi. Sen yürüdükçe sarsılan yerle dalga geçer gibiydi gamzelerin. Sanki bir yanın masaya yumruğunu vuruyorken bir yanın acıyan elini üflüyordu. İşte o gün hiç sağa bakmadan yürüdüğün bu sokakta başın sağa dönüverdi. Ve ben seni ilk gördüğüm andan bu yana ömrümce hiç böyle bir heyecanı hissetmemiştim. İşte duyacak beni dedim ki...dairenin altındaki fırına çevrildi gözlerin. Belli ki kahvaltı etmemiştin. Geç uyanmıştın belki de. Acaba gece uykusuz kalmana sebep neydi? Baktın ve geçtin... Ve ben yine,içim buruk kalakaldım öylece.

   Tam iki buçuk yıl beni duy istedim. Bir kez olsun gözlerini tam görebilmek istedim. Olmadı. Sen her sabah bu yoldan işe giderken ben küçük odamın camındaki manzarayı kaldırıp seninle yürüdüğüm yolları düşledim. Ve her akşam dönüşünde içimde bir anne,bir eş,bir çocuk sevinciyle yolunu gözledim. Ama duymadın beni,görmedin. Dayanamıyorum,katlanamıyorum dedim. Duymadın. Kendimi bildim bileli ne iki ayağım üzerinde dimdik durabildim ne de tek bir söz edebildim. Evet belki ne tam bir insan,ne tam bir vücut...Hiçbiri...Ama hiç kimsenin hayatını yarım yamalak bırakmayacak bir kalbe sahiptim.     Duymadın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder